YÜK
Günün gümbürtüsü dış bükey bir açıdan içeri sokuldu. Boğukça çıkan seslerin bu kadar erken gelmesine alışkın değildim hiç. Aklıma “ya cenaze ya da bayram sabahı olmalı” diye bir fikir dikiliverdi. Kulağıma olabildiğince kabarttım. İşte o an içime bir ferahlık kuruldu. Sadi Dede yine gençlerden şikâyet ediyor, en azından bayramda camiye gelsinler diye söyleniyordu. Sesler daha da anlamlı hale gelmeye başladı. Herkesi en berrak sesiyle duymaya başladım. Kapıdan giren ilk kişi şapkasını verdi, çok sevindim. Ardından gelen ceketini ilikledi üstüme, yetindim. Diğerleri de durur mu hiç, hep eklediler üstüme. Kimi gömleğini tutuşturdu kollarıma. Kimi çantasını bıraktı yamacıma. Üstümde kalabalık birikse de sıktım dişimi, hepsini tuttum. Biliyordum, giderken bu verdiklerini alacaklardı. İnsan giderken hep alacaklıdır. “Keşke bende kalsalar” diye mırıldandım. Döndü Nine halime acımış olacak ki bağırdı mutfaktan: “Askıya koymayın her şeyi, kopuverecek şimdi.”
Anıl TOPÇU